Kürek Sporunda Tedenni
Yazan Suat Erler
Aşağı yukarı on, on bir senedir bizim kürek yarışlarını seyrederim. Su sporları namı altında yüzme ile kol kola yürüyen bu sporu da çok severim. Yarışçı olmayarak sırf zevk için kürek çekerim. Fakat şimdiye kadar memlekette yetişen en mümtaz kürekçiler en yakın ve canciğer dost ve kardeşlerim olduğundan ben de aralarında bu sporun gerek teknik gerek idari tarafları hakkında az çok malumat edindim. Bir iki senelik bir ayrılıktan sonra gördüm ki bu güzel sporda asrileşmesine rağmen, can çekişmektedir. Benim görüşüme göre bu acınacak halin muhtelif sebepleri vardır. Lakin bunları söylemeden evvel biraz eski kürekten bahsetmek gerekir.
Bizde kürek sporunun temelini atan ve bundan üç sene evveline kadar hüküm sürmekte olan yağlı kürektir. Malumdur ki bu tarz kürek yalnız bizim memlekete has bir şeydir; Avrupa ve Amerika memleketlerinde meçhuldür. 1927 ila 1931 yağlı kürek için en müsmir seneler olmuştur ve yetiştirebileceği en yüksek kabiliyetleri ortaya çıkarmıştır. Bugün yeni stil kürekte az çok muvaffak olanlar da gene aynı şahıslardır. Mezkur üç dört sene zarfında Galatasaray başta olmak üzere Altınordu ve Beykoz kulüplerinin birinci sınıf kürekçileri zikre şayandır. Bu gençlerin muvaffakiyetlerindeki en büyük amil son zamanlarda görülmeyecek kemali ciddiyet ve kuvvet azim ile küreklere sarılmalarıydı. Kendilerini muvaffakiyete eriştiren sırf şahsi enerjileri olmuştu. Zira bu tarz kürek de, az çok bir maziye malik olduğu halde, hiçbir zaman fazla alaka celbetmedi, teşvik görmedi, seyirci toplamadı. Alaka ve rabıta pek mahdut bir zümre ile kulüplere münhasır kaldı. Müsabakalarda intizam yok gibiydi. Mesafelerin tahminen tespit edilmesinden ve yarışların her sefer başka şerait altında cereyan etmesinden rekor tutulamazdı. Fakat bunlara rağmen çalışma tarzı ve antrenman metodu hiç olmazsa bir şeye bezendi. Müsabakalardaki liyakat sıkı ve ciddi bir faaliyetin neticesiydi. Yağlı küreğin kendi çerçevesi içinde elde edilen derece ise takdire şayandı. Ne yazık ki bu dereceleri Avrupa rekorları ile kıyas etmek kabil olamadı. Ama kısaca söylemek lazım gelirse yağlı kürek başlı başına tipik bir spordu. Keşke yeni küreğin yanı sıra bu da mütevazi bir halde devam etseydi.
Üç sene oluyor ki yağlı kürek yerini klasik teknelere terk etti. Şu halde halihazırda kürek sporunun mümessili bu nevi kürektir. Fakat şu anda sorulacak iki sual vardır. Evvela bütün Avrupa, Amerika, Avustralya hatta Asya memleketlerinde kabul edilmiş olan bu çeşit kürek Türkiye’de çığır açtı mı? Saniyen Türkiye’de kürek sporu mevcut denilebilir mi?
Verilecek makul ve bitaraf cevap maalesef menfi olacaktır. Bu yeni tarz memlekette bir çığır açmadığı yerde eskinin açtığını da kapatmıştır. Eskiden bir kürek sporu vardı. Fakat bugün mevcut kürekçi denilebilecek sporcular ise eski yağlı küreğin yetiştirdiği sporculardır. Sermayelerini ondan almışlardır. Şayan olan bu cihet Galatasaray kulübünde biraz olsun görmüş veya teknik tarafını tetkik etmiş hüsnü ziyade çalışan, çabalayan bir iki kişinin bulunmasıdır. Beykozlular ondan da mahrumdur. Beykozun yarışlara giren ve kazanan takımı bundan birkaç sene evvel üç çifteye giren takımıdır.
Kürek sporunun tedenni ettiği hakikattır ve bu surette tezahür etmesinin de bir sürü amilleri vardır. Evvela iki üç senelik istihale devrinde zikre değer tek bir kürekçi dahi yetişmemiştir. Yukarıda söylediğim gibi yeni klasik teknelerde kürek çekenler eski yağlı küreğin yetiştirdiği birkaç mağruf şahıstır. Bunların yaptıkları iş eski yağlı küreğin oturak tahtasından kalkıp klasik teknelerin müteharrik oturaklarına oturmak olmuştur. Fakat eskisinden kalkıp yenisine otururken nazarı itibare alınacak değişiklikler sırasile takip edilecek hatveler bilmek hak getirre! Kim kimden öğrendi vaya öğreten kimdir?
Beykozlu veya Altınordulu bir kürekçi faraza Galatasaraylı bir arkadaşına baktı ve onu taklit etti. Galatasaray nihayet bunu bir Fransız mecmuasının resimlerinde gördü yahut bir yerde işitti. Yeni bir sporunu sporun temelini esaslı bir şekilde qtmak için bu hareketi kafi addetmek en büyük gaflettir.
Bilümum sporda görgü ve tecrübenin oynadığı rolü hiçbir şey yapamaz. Şu halde antrenörsüz ve görgüsüz yerleşmeye uğraşılan kürekten de hayır beklenemez. Burda ihtiyaç kürek çeken bir antrenördür. Antrenmanlar ise gençliğin zevk ve telakkisine göre geniş bir çerçive dahilinde tegayyür gösterebiliyor. Kürek sporu bir inkılap geçirirken ilk hatıra gelecek bir antrenör celbi değil miydi? Bunu akıl etmek pek müşkül bir şey değil mi? Muallimsiz, görgüsüz yerleşecek bir toplumdan ne beklenir? Allahdan olacak son zamanlarda küreğe heves eden gençler git gide azalıyor.
Kürek sporu bu suretle devam edecek mi? Bu su sporları federasyonunun bilmediği bir iştir. Bence meselenin iki sureti hali vardır. Ya iki elle, canla başla sarılarak, antrenör celbederek ve yeni teşkilat yaparak çalışmak veyahut kürek sporunun baş kısmına bir “Hüvelbaki” levhası asmaktır. Burada kürek yarışlarının fecaatinden ayrıca bahsetmek istemiyorum. Çünkü bu karışık ve derin bir meseledir. Fakat görünen ve önde olan bir hakikat varsa o da yeni Türkiye’nin sporu ihya, teşvik ve teşkilatlandırmak gayesi gütmesidir. Binaenaleyn şüphesiz ki kürekçilik de inhitata değil itilaya doğru sürmektir.
(Günümüz Türkçesi)
“Kürek Sporunda Gerileme” – Suat Erler
Yaklaşık on veya on bir yıldır bizim kürek yarışlarını takip ediyorum. Su sporlarıyla birlikte yüzme gibi bu sporu da severim. Sadece keyif almak için kürek çekiyorum, yarışmacı değilim. Ancak bu sporun teknik ve idari yönleri hakkında biraz bilgi edinme fırsatım oldu, çünkü ülkemizin en önemli kürekçileri yakın arkadaşlarım ve dostlarımdır.
Bu güzel sporun şu anda modernleşmiş olmasına rağmen Türkiye’de can çektiğini gördüm. Benim görüşüme göre, bu üzücü durumun birkaç nedeni vardır. Ancak bunları açıklamadan önce, eski kürek tarzından biraz bahsetmek önemlidir.
Türkiye’de kürek sporunun temelini atan ve yakın geçmişe kadar hüküm süren yağlı kürek tarzıdır. Bu tarz kürek, sadece Türkiye’ye özgü bir şeydir ve Avrupa ve Amerika ülkelerinde pek bilinmez. 1927 ile 1931 yılları, yağlı kürek için en parlak yıllar olmuş ve en yüksek yetenekleri ortaya çıkarmıştır. Bugün modern kürek tarzında biraz başarılı olanlar, genellikle aynı kişilerdir. Bu üç ila dört yıl içinde, özellikle Galatasaray, Altınordu ve Beykoz gibi kulüplerin birinci sınıf kürekçileri dikkate değerdir. Bu gençlerin başarısındaki en büyük faktör, son zamanlarda çok ciddi bir şekilde kürek yapmaları ve azim göstermeleriydi. Kendi çabalarıyla başarıya ulaştılar. Bu tarz kürek, yerel bir tarihe sahip olsa da hiçbir zaman fazla ilgi çekmedi, teşvik edilmedi veya büyük bir izleyici kitlesi oluşturmadı. İlgi ve bağlantı, sınırlı bir grupla sınırlı kaldı ve sadece kulüplere özgüydü. Yarışlarda düzen yok gibiydi, mesafeler kabaca tahmin ediliyor ve yarışlar her seferinde farklı şartlar altında gerçekleşiyordu, bu nedenle rekorlar tutulamıyordu. Ancak bunlara rağmen, antrenman yöntemleri ve teknikler en azından bir düzeye geldi. Yarışlardaki rekabet ciddi bir faaliyetin sonucuydu. Yağlı kürek ile elde edilen dereceler takdir edilmeye değerdi. Ne yazık ki, bu dereceler Avrupa rekorları ile karşılaştırılamazdı. Ancak kısacası yağlı kürek, kendi içinde benzersiz bir spor tarzıydı. Modern küreğin yanı sıra mütevazi bir şekilde devam etseydi ne güzel olurdu.
Üç yıl önce yağlı kürek, klasik teknelerin yerini aldı. Dolayısıyla şu anda Türkiye’de küreğin temsilcisi bu tür kürek tarzıdır. Ancak şimdi iki soru sormak gerekiyor. İlk olarak, bu tarz kürek Türkiye’de bir çığır açtı mı, Avrupa, Amerika, Avustralya ve hatta Asya ülkelerinde kabul gören bir tarz olarak? İkincisi, Türkiye’de kürek sporu var mıdır?
Üzgünüm ki her iki soruya da makul ve tarafsız bir cevap olumsuz olacaktır. Bu yeni tarz, Türkiye’de bir çığır açmadı; aksine eski tarzın üstünü örttü. Eskiden Türkiye’de bir kürek türü vardı, ancak şu anda mevcut olanlar, eski yağlı kürek tarzından yetişen tanınmış kişilerdir. Bu tarzı öğrenmek için ondan ilham aldılar. İstisnai olarak, özellikle Galatasaray Kulübü’nde, bu yeni kürek tarzının teknik yönünü çalışan birkaç özverili kişi vardır. Beykoz ise böyle özverili kişilere sahip değil. Birkaç yıl önce yarışlara katılan ve kazanan Beykoz ekibi üç çift takımdan oluşuyordu.
Kürek sporunun gerilemesinin birçok nedeni vardır. İlk olarak, son iki veya üç yılda dikkate değer bir kürekçi yetişmedi. Şimdi modern teknelerde kürek çekenler, genellikle eski yağlı kürek tarzından yetişen tanınmış kişilerdir. Ancak eski tarzdan yeni tarza geçişleri iyi belgelenmemiş veya yönlendirilmemiştir. Kim kimden öğrendi veya kim kime öğretti?
Bir Beykozlu veya Altınordulu kürekçi, faraza bir Galatasaraylı arkadaşına baktı ve onu taklit etti. Galatasaray, bunu belki bir Fransız dergisinde gördü veya bir yerde duydu. Bu eylemi, yeni bir sporun temelini oluşturmak için yeterli görmek büyük bir hata olurdu. Bilinen tüm sporlarda deneyim ve bilginin rolü büyüktür. Bu nedenle, rehbersiz ve deneyimsiz bir toplumdan iyi bir şey beklenemez. Ne yazık ki son zamanlarda küreğe ilgi gösteren gençlerin sayısı azalıyor.
Kürek sporu bu şekilde mi devam edecek? Bu, Su Sporları Federasyonu’nun bilmediği bir meseledir. Bence bu sorunun iki çözümü vardır. İlk olarak, antrenör eşliğinde, yeni organizasyonlar kurarak ve yeni teşkilatlar oluşturarak çalışabiliriz. İkincisi, kürek sporunu canlandırmak için büyük bir çaba harcamak yerine, bu sporun önemini bir kenara bırakmamak gerekir. Burada kürek yarışlarının sorunlu yönlerinden ayrıca bahsetmek istemiyorum çünkü bu karmaşık ve derin bir konudur. Ancak görünen ve önde gelen bir gerçek varsa, o da yeni Türkiye’nin sporu canlandırma, teşvik etme ve örgütlenme amacı taşıması gerektiğidir. Şüphesiz ki kürek sporu, gerilemeye değil ilerlemeye doğru gitmelidir.